Adana’da bir çiftçimiz yetiştirdiği soğan satılamayıp tarlada kalınca tarlayı soğanı ile birlikte sürmek zorunda kalıyor.
Bu duyguyu çiftçilik yaptığımız dönemden çok iyi bilirim.
Tarlayı kiraya tutarsın…
Elinde kalan para ile tohum alırsın, ekersin…
Yağmur yağmaz kara kara düşünürsün…
Yağmur fazla yağar su göllenir derde düşersin…
Tohum fidye biner, fide rahat büyüsün diye kazma döversin otları temizlersin
Kurt çıkar, hastalık çıkar kredi çekip borçlanıp zirai ilaç alıp atarsın
Aman verim yüksek olsun diye yine borç harç edip gübre alırsın serpersin toprağa
Emek emek büyütürsün tohum iken ektiğin mahsulü
Don olur sabahlara kadar elin yüreğinde yatamazsın, gözün hep termometrededir.
Poyraz olur yüreğin kurur aman ürüne bir zarar gelmesin diye…
Bu sırada ürün yetiştikçe umutlarında yeşerir. Her planını, alacağın her şeyi mahsülden sonraya bırakırsın.
Oğlanı mahsülden sonra evereceksindir. Kızına istediği bilgisayarı mahsülden sonra alacaksındır. Üstüne başına mahsülden sonra bir şeyler alacaksındır.
Sonunda binbir çile ile el bebek gül bebek ürünü yetiştirirsin. Çok şükür verim de iyidir. Sevinçle ürünü satmayı beklersin.
Piyasa açılır, bir bakarsın tüccarın verdiği fiyat maliyeti kurtarmıyor. Hele biraz bekleyelim fiyatlar oturur dersin. Ama bir taraftan da yüreğine bir ağırlık biner ya ürünü satamazsak diye, Geceleri gözüne uyku girmez ya borçları ödeyemezsek diye.
Zaman geçtikçe bırakın maliyetinin altında fiyat vermeyi, ürüne fiyat veren bile çıkmaz.
Aylarca verdiğin emeğin tarlada çürümeye başlamıştır artık tarlaya gidip mahsülü görmek bile istemezsin.
En son umutlar tükenir; takarsın traktörün arkasına kobleyi sürersin tarlayı. Ürünle beraber emeğini de, tarlaya gömersin.
Hayatta en zor şeylerden birisi de emeğinin karşılığını alamadan gömmektir.
Devletlerin büyüklüğü vatandaşlarının emeklerinin değerini yücelttiği kadardır.
Allah kimsenin emeklerini boşa çıkarmasın…